Geçmişten Bugüne İsrail-Filistin Sorunu: Bitmeyen Çatışmanın Anatomisi

İsrail-Filistin çatışması 20. yüzyılın ortalarından bugüne uzanan karmaşık bir kriz. Bu dosyada, sorunun tarihsel kökenlerinden günümüze uzanan süreçteki dönüm noktalarını, aktörlerin rollerini ve neden bir çözüm bulunamadığını analiz ediyoruz.

Geçmişten Bugüne İsrail-Filistin Sorunu: Bitmeyen Çatışmanın Anatomisi

Ortadoğu’nun kalbinde onlarca yıldır süregelen İsrail-Filistin sorunu, yalnızca iki halk arasında değil, küresel siyasetin merkezinde yer alan bir krizdir. 

1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla başlayan bu uzun çatışma, zamanla bölgesel ve uluslararası güç dengelerini şekillendiren bir mesele haline geldi. Bugün hâlâ süren şiddet, diplomatik tıkanıklık ve karşılıklı güvensizlik, dünyanın en karmaşık sorunlarından birinin niçin çözülemediğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Sorunun Kökeni: 19. Yüzyıldan 1948’e Uzanan Süreç

İsrail-Filistin çatışmasının kökleri 19. yüzyılın sonlarında, Yahudi milliyetçiliği olarak bilinen Siyonizm hareketi ile Arap milliyetçiliğinin yükselişine dayanıyor. 

O dönemde Osmanlı egemenliğinde olan Filistin topraklarına göç eden Yahudi topluluklar, bölgede demografik ve siyasi bir dönüşüm başlattı.
1917’deki Balfour Deklarasyonu, İngiltere’nin Filistin’de bir “Yahudi yurdu” kurulmasına destek vermesiyle süreci hızlandırdı. 

israil filistin sorunu gecmisten gunumuze

A.A

II. Dünya Savaşı ve Holokost sonrası artan uluslararası sempati, 1948’de İsrail Devleti’nin ilanıyla sonuçlandı. Ancak bu ilan, Arap dünyasında büyük bir öfke yarattı ve hemen ardından Birinci Arap-İsrail Savaşı patlak verdi.

Kronolojik Olarak Önemli Dönüm Noktaları

israil filistin sorunu analiz

1948–1967: Savaşlar ve Mülteci Krizi

İsrail’in kurulmasıyla yaklaşık 750 bin Filistinli evlerini terk etmek zorunda kaldı. Arap ülkeleri ile İsrail arasında ardı ardına yaşanan savaşlar, bölgedeki düşmanlığı kalıcı hale getirdi. 1967’deki Altı Gün Savaşı sonunda İsrail, Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etti. Bu, Filistin topraklarının kaderini belirleyen dönüm noktasıydı.

1987–1993: Birinci İntifada ve Oslo Umudu

Filistin halkının başkaldırısı olarak bilinen Birinci İntifada, İsrail’in işgaline karşı toplumsal bir direniş hareketine dönüştü. Bu süreç sonunda 1993’te imzalanan Oslo Anlaşması, barış umudunu yeniden canlandırdı. Ancak anlaşmanın uygulanmaması, yerleşim politikaları ve siyasi suikastlar barışı kalıcı kılamadı.

2000–2010: İkinci İntifada ve Gazze Krizleri

2000’lerin başında barış süreci tamamen çöktü. İkinci İntifada ile birlikte şiddet yeniden tırmandı. İsrail, 2005’te Gazze’den çekildi ancak bölgeyi abluka altına aldı. 2007’de Hamas’ın Gazze’de kontrolü ele geçirmesi, Filistin’de iç siyasi bölünmeyi derinleştirdi.

2023–2025: Gazze Savaşı ve Küresel Gerilim

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırılar, bölgede yeni bir savaşın fitilini ateşledi. İsrail’in Gazze’ye yönelik ağır hava saldırıları ve kara operasyonları binlerce sivilin hayatına mal oldu. Bu dönemde ABD, özellikle Donald Trump döneminde atılan adımların etkisini hâlâ taşıyor; Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, çözüm umutlarını neredeyse bitirdi. Türkiye ise insani yardım diplomasisiyle öne çıkarken, İsrail ile ilişkilerde sert bir denge politikası izliyor.

Aktör Analizleri

İsrail: Güvenlik Takıntısı ve Askeri Üstünlük

İsrail, varoluş mücadelesi söylemini ulusal politikasının merkezine yerleştirdi. Her saldırıya misliyle karşılık verme stratejisi, kısa vadede caydırıcılık sağlasa da uzun vadede bölgedeki nefreti besliyor. Yerleşim politikaları ve sivil kayıplar, uluslararası kamuoyunda İsrail’in imajını zedeliyor.

Filistin: Dağınık Siyaset, Derin Acı

Filistin tarafı uzun süredir iki ayrı siyasi güç arasında bölünmüş durumda: Batı Şeria’daki El Fetih ve Gazze’deki Hamas. Bu bölünmüşlük, diplomatik temsiliyeti zayıflatıyor. Uluslararası toplumun desteği olsa da, Filistin’in kurumsal birliği olmadan kalıcı barış mümkün görünmüyor.

ABD ve Trump Faktörü

ABD, tarih boyunca İsrail’in en büyük destekçisi oldu. Ancak Donald Trump’ın döneminde ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Arap dünyasında derin bir kırılma yarattı. Bu adım, barış görüşmelerinin tarafsız zeminini ortadan kaldırdı.

Diplomatik Denge Arayışı

Türkiye, hem Filistin’e güçlü destek veren hem de İsrail ile ekonomik ilişkilerini koruyan nadir ülkelerden biri. Ankara, özellikle 2023 sonrası dönemde diplomatik söyleminde sertleşse de, insani yardımlar ve uluslararası baskı çağrılarıyla aktif bir rol üstleniyor.

“Neden Çözülemiyor?”

İsrail-Filistin sorunu yalnızca toprak meselesi değil; kimlik, güvenlik ve egemenlik krizinin iç içe geçtiği bir jeopolitik labirent.
Barışın önündeki en büyük engeller:

  • İsrail’in güvenlik politikalarının sivil bedelleri
  • Filistin’in iç siyasi bölünmüşlüğü
  • ABD’nin tarafsızlığını yitirmesi
  • Bölgesel aktörlerin çıkar çatışmaları
  • Uluslararası toplumun tutarsız tutumu

Bugün gelinen noktada “çözüm” kelimesi bile siyaseten yüklenmiş durumda. İsrail açısından güvenlik, Filistin açısından özgürlük anlamına geliyor. Bu iki kavramın ortak paydada buluşmaması, her ateşkesin geçici olmasına neden oluyor.

Sonuç

Geçmişten bugüne uzanan bu çatışma, tarafların sadece askeri değil, zihinsel sınırlarını da yeniden çizdi. 

İsrail’in güvenlik eksenli politikaları, Filistin’in ise stratejik bölünmüşlüğü barış umudunu sürekli erteliyor. Bugün artık uluslararası aktörlerin gerçekçi, eşit temelli ve insani değerleri önceleyen bir diplomasi anlayışını benimsemesi gerekiyor.

Kaynaklar 

  • BM Arşivleri, 1947–2023 raporları
  • Uluslararası Af Örgütü, Gazze Raporları
  • BBC, Al Jazeera, Reuters arşivleri
  • ABD Dışişleri Bakanlığı açıklamaları (2017–2021)
  • Türkiye Dışişleri Bakanlığı resmi basın bültenleri

Yorumlar (0)

Yorum Yap

0/1000 karakter

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!